Öncelikle gerçekten Barış Bıçakçı'yı çok sevdiğimi belirtmem gerek. Adamın yazdığı her kitap sizi kendine çekmeyi, içine sürüklemeyi başarabiliyor. Özellikle "Bizim Büyük Çaresizliğimiz" ve "Sinek Isırıklarının Müellifi" kitapları en sevdiklerim. Barış Bıçakçı çok sade, akıcı bir anlatıma sahip bir yazarımız. Ve hemen hemen çoğu kitabında "Ankara"yı mekan olarak alan, bizi adeta Ankara sokaklarında dolaştıran bir romancı. Açıkçası bu benim gibi Ankara'yı seven, özleyen birisi için her zaman artı bir özellik olmuştur. Ne zaman Ankara'yı özlesem Barış Bıçakçı'nın kitaplarından birini çekip okumaya başlarım. :)
"Herkes herkesle dostmuş gibi" Barış Bıçakçı'nın ilk kitabı, ama benim Bıçakçı ile tanışma kitabım değil elbette. Aslında çok çekici bir ismi olmasına rağmen niyeyse önceliğim diğer kitaplarından yana olmuştu, ta ki bir dost hediyesi olarak bana ulaşana dek. Kitap elime ulaşır ulaşmaz bitirdim. Dediğim gibi, okuması son derece basit bir roman ama öyle çerez niyetine okunacak kitaplar (!) gibi de değil. Aksine sizi içine çeken, düşündürten, o olayı derininizde yaşamanızı sağlayan bir roman bu. Ben de okurken kendimi romandaki şahıslarla birlikte geziyormuş, bir parka oturuyormuş gibi hissettim. Hatta yeri geldi onlarla acı bile çektim. Çünkü bu roman bizim gibi, hatta bizden insanların sıradan hayatlarını, sıradan sevinçlerini, mutluluklarını, acılarını anlatan bir roman. Bu yüzden okuyan herkesin mutlaka kendinden bir şeyler bulacağından eminim..
Yani kısacası Barış Bıçakçı'nın tüm kitapları gibi bu kitabı da benim beğenimi kazandı. Tüm kitapları arasında en favorim bu diyemem belki ama kesinlikle okunmasını tavsiye ederim.
"'Yere çakılana kadar kanatlarımın olduğuna inanacağım.' Bu inanç yetiyordu ona. Zaten hayat da yere çakılana kadar yaşanan bir şeydi."