Bozkırkurdu, Hermann Hesse'nin toplumun sığ değer yargılarına ve kişiliksiz, yüzeysel yaşamına uyum sağlayamayan bir insanı anlatan bir romanıdır. Hesse, bu romanı için 1961 yılında "...okurlarımın çoğu Bozkırkurdu'nun öyküsünün insanı kemiren bir hastalıktan ve bunalımdan söz ettiğini ama tüm bunların ölüme ve yok olmaya değil, tersine iyileşmeye yönelik olduğunu anlarsa kendimi mutlu hissedeceğim." demiştir.
Bozkırkurdu benim sıkça adını duyduğum ve kitapçılarda karşıma çıkan bir romandı. Geçtiğimiz Nisan ayında da fuardaki indirimi de fırsat bilerek sonunda bu kitabı satın aldım. Evet, Nisan ayında aldığım ve çok merak ettiğim bu kitabı ancak Haziran ayında okuyabildim çünkü bazı tavsiyeler sonucu bu kitabı tamamen rahat bir zihinle okumamın ve tabi haliyle bunun için okulumun kapanmasını beklemenin en iyisi olduğuna karar kıldım. Lafı çok fazla uzatmadan kitap hakkındaki görüşlerime geçmek istiyorum. Kitabı beğendim diyemiyorum, çünkü "beğenmek" gerçekten benim için yetersiz kalıyor. Son zamanlarda okuduğum en güzel, en heyecanlı, en akıcı romandı diyebilirim. Neden heyecanlı? Aksiyon konulu mu? Elbette hayır. Benim heyecanımı diri tutan şey kesinlikle yazarın toplumsal değer yargılarını böylesine güzel ele alışıydı. Gerçekten de bir macera romanı okuyormuş ya da aksiyon filmi izliyormuş gibi, elimden bırakmak istemeyerek okudum bu kitabı. Romanın genel konusunu ve içindeki bazı girintili çıkıntılı olayları düşündükçe iyi ki bu kitabı daha erken okumamışım diyorum. Çünkü dinç olmayan bir kafayla okunduğu zaman pek verim elde edileyemeyecek kadar derin bir roman. Hepimizin içinde bir parça da olsa Harry Haller vardır diyor ve bu kitabı şiddetle tavsiye ediyorum.
"En mutsuz yaşamda bile yıldızın parladığı anlar, kum ve çakıl taşları arasında küçük çiçeklerin açtığı anlar vardır."
Bozkırkurdu benim sıkça adını duyduğum ve kitapçılarda karşıma çıkan bir romandı. Geçtiğimiz Nisan ayında da fuardaki indirimi de fırsat bilerek sonunda bu kitabı satın aldım. Evet, Nisan ayında aldığım ve çok merak ettiğim bu kitabı ancak Haziran ayında okuyabildim çünkü bazı tavsiyeler sonucu bu kitabı tamamen rahat bir zihinle okumamın ve tabi haliyle bunun için okulumun kapanmasını beklemenin en iyisi olduğuna karar kıldım. Lafı çok fazla uzatmadan kitap hakkındaki görüşlerime geçmek istiyorum. Kitabı beğendim diyemiyorum, çünkü "beğenmek" gerçekten benim için yetersiz kalıyor. Son zamanlarda okuduğum en güzel, en heyecanlı, en akıcı romandı diyebilirim. Neden heyecanlı? Aksiyon konulu mu? Elbette hayır. Benim heyecanımı diri tutan şey kesinlikle yazarın toplumsal değer yargılarını böylesine güzel ele alışıydı. Gerçekten de bir macera romanı okuyormuş ya da aksiyon filmi izliyormuş gibi, elimden bırakmak istemeyerek okudum bu kitabı. Romanın genel konusunu ve içindeki bazı girintili çıkıntılı olayları düşündükçe iyi ki bu kitabı daha erken okumamışım diyorum. Çünkü dinç olmayan bir kafayla okunduğu zaman pek verim elde edileyemeyecek kadar derin bir roman. Hepimizin içinde bir parça da olsa Harry Haller vardır diyor ve bu kitabı şiddetle tavsiye ediyorum.
"En mutsuz yaşamda bile yıldızın parladığı anlar, kum ve çakıl taşları arasında küçük çiçeklerin açtığı anlar vardır."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder